31 Temmuz 2015 Cuma

Mehmed'e Mektuplar - Kitap kurdu Umut Çalışan okudu ve yorumladı.Süper bir okuyucu yorumu :-)

Şebnem Pişkin’i ilk kez Mehmet Mollaosmanoğlu’nun sosyal medyadaki paylaşımlarına yaptığı yorumlarla tanıdım. Sonra eşimle birlikte gittiğimiz 2014 Tüyap Kitap Fuarında tanışabilme, aynı masada oturabilme şansına eriştim. Sıcakkanlılığı, samimiyeti ve güler yüzlülüğü ile hem ben hem de eşim kolayca ısınıverdik kendisine. Ki ben insan ayırırım, kolay kolay kimseyi beğenmem. Öyle de beter bir adamım. O güne kadar hiçbir kitabını okumamıştım, okuyacağıma söz verdim. Böyle oldu kitaplarına başlamam. Önce “6 Üstü Hikaye” sonra Tuğra ve İsrafil’in Aynası. Baskıdan önce okuma şansına erişen Mehmet Mollaosmanoğlu ve Aşkın Güngör’ün yazdıklarını okuyunca dayanamadım, şansımı denedim ve bende ön okuma yapmak istediğimi söyledim. Sağ olsun beni kırmadı, diğer kitaplarına yaptığım kötü espriler içeren yorumlarıma aldırmadan kitabın taslağını gönderdi. İyilikler, huzurlar diledi, mail üzerinden hipnotize bile etmeye kalktı, kitaptan keyif almam için.  

Kitabımızın kahramanı bir kadın. İsmi, mesleği belirtilmese de, dini bütün, tasavvufla ilgilenen, yalnız yaşayan bir kadın. Hakkında iç dünyasının derinliği dışında dünyevi hayatına dair çok fazla bir detay yok.  Bir gün bir yerde tesadüfen Mehmed isminde biri ile tanışıyor. Bundan sonra içinde bir şeylerin değiştiğini, hayatında bir şeylerin eksilirken, başka bir şeylerin tamamlandığını hissediyor. Hisleri Mehmed de vücut buluyor. Peki ya Mehmed kim? O ise bambaşka bir muamma. Belki büyük bir aşkın başrol oyuncusu, belki bir şeyler öğrenmeye vesile sıradan bir figüran. Benim tahminim, evvelce yaşadıklarından yorulan, kırılan, aşk için çabalamaktan vazgeçen, bu nedenle artık  “kısmetse nasıl olsa kendiliğinden olur” diye düşünmeye başlamış bir adam.  Kötü biri değil ama aşk için çabalamaya gönüllü de değil.

Kitap Paulo Coelho’nun bir iki kitabında gördüğüm bir anlatım tekniği ile anlatılmış. Ana karakterin iç sesi, kendi yargıları, kendi yorumları üzerinden gidilmiş. Ancak bu noktada bu kitabın kısa tutulmasının işin özünü daha iyi anlatılmasını sağladığını söyleyebilirim. Özellikle benim gibi bu tarz kitaplara nötr yaklaşan okurların dikkatini dağıtmadan, sıkılmadan okuyabilmesi açısından çok faydalı.  Kitapta seven bir kadının yaşadığı platonik aşk, en saf, en temiz, hatta en özel duyguları tüm içtenliği ile anlatılmış.  Aşık bir insanın aşk halinden deliliğe, oradan keder ve nefrete, en son kabullenmeye ve sevgisinin büyüklüğünden affetmeye geçişi ustaca işlenmiş. İnsanın başka birine değil de, aslında hayallerindeki birine sevdalandığı, marifetin sevilende değil de sevende olduğu vurgulanmış.  Yazar bu anlatımlarını birbirinden güzel mısralarla süslerken, bazı yerlerde de ayetlerden örnekler vererek kadının hezeyanlarına, çıkarımlarına Kuran mantığında açıklamalar getirmiş.

Bu arada yalan yok, ben tasavvufla hiç ilgilenmedim, anlamam. Aynı şekilde Türkçe karşılığı varsa o kelimenin Arapça’sının kullanılmasına da karşıyım. (Türkçeleşmiş kelimeler hariç) Ancak yazarın Arap harflerinin anlamlarını Türkçe kelimeler ile bağdaştırma yeteneği önünde saygı ile eğiliyorum. Özellikle üçüncü mim, Mehmed, Mehmedim ilişkisi kitapta hem en beğendiğim, hem de en hüzünlendiğim kısım oldu. Sadece bu değil, kitapta bunun gibi insanın sevgilisine ithaf edebileceği onlarca güzel söz öbeği var. İnsanın yeniden âşık olası, bu sözlerle birilerine çıkma teklif edesi geliyor yemin ederim. Keşke karımla tanışmadan önce yazılsaymış bu kitap.

Ayrıca yazarın tüm diğer kitaplarının ana temasını oluşturan “Bir” vurgusunun bu sefer dünyevi bir aşk üzerinden açıklanması dikkat çekici. Dediğim gibi konuya vakıf olmadığımdan aldığım tat bir yere kadar. Konunun meraklıları eminim çok daha fazla keyif alacaklardır.

Bu kitabı okurken genelde yaptığım gibi kurgu, mantık hatası aramadım. Zira aşktan bahseden bir kitap mantık aramak en başta mantıksız olurdu. Hem zaten “aşkın ilk nefesi, mantığın son nefesidir” demezler mi? Ha sahi, Mehmed’e de laflar hazırlamıştım ama kitabın ruhu ve dokusuna ters düşmek istemiyorum. Kaldı ki yazarın diğer kitaplarında “aklıma ne gelirse söyleme” hakkımı kullandığımı düşünüyorum.

Kitabı okurken bir ara acaba yazar kendinden mi bahsediyor diye düşünmedim değil. Fakat kitaptaki kadın birkaç yerde yaşının ilerlediğinden bahsediyor. Yazarla aynı yaşta olduğumuzu düşününce bu ihtimal ortadan kalkıyor.


Aşkı “Bir” olana aşkı ile birleştirebilenlere yazardan sıcacık bir armağan olan bu kitapta hayatının bir kıyısında karşılıksız aşkın kıyısından geçmiş herkesin kendinden bir şeyler bulabileceğini, “aynı ben” diyeceğini düşünüyorum. İyi okumalar. (Umut Çalışan)

2 yorum:

  1. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  2. Aslında içimden geçenleri Mehmet Mollaosmanoğlu gibi kısacık bir paragrafa sığdırabilmek isterdim ama beceremedim. "Boş tenekeden çok ses çıkar" sözünün canlı kanıtıyım :)

    YanıtlaSil